Neden en hazırlıksız zamanlarında mutlu olur ki insan? Yoksa beklenti midir / beklemek midir insanı mutsuzluğa sürükleyen, umutları tüketen ?
Bahar gelir de, kırlara bayırlara çıksam diye umarsınız. Çiçekten gelinliğini giymiş ağaçları seyretsem doyasıya, pırıl pırıl çiyleriyle yeşilin en güzel tonundaki çimenlere otursam, bir kaç papatya koparsam, gelincikler gülümsese bana. Farkında değilsinizdir bunları düşünerek yanından geçtiğiniz erik ağacının, boş arsadaki papatyaların, apartmanın bahçesindeki leylağın. Oturduğunuz bankın hemen yanıbaşındaki çimenlerdir aklınızdaki de bilemezsiniz o an. Sınır yoktur aslında mutluluk için, eşik yoktur; sınır sizin kafanızda çizilmiştir anca...
Baharı sanki çok uzaklara gidip de yaşamam gerekmiş gibi / bahar sanki kapımı çalıp da "haydi geldim, seyreyle beni" demeliymiş gibi düşünürken ben, günlerden bir gün, hiç de aklımda yokken, üstelik bir sürü de işim varken kendimi-zi yollarda buldum-k. Bir çay içme niyetiyle... İstanbul'un en sevdiğim seyir yolu olan Beylerbeyi - Çengelköy - Kandilli - Beykoz hattını seçtim gene. Bana sorarsanız İstanbul'da baharın üssü burası. Beylerbeyi Sarayı'nın yanından geçmek üzereyken bari bu sefer girelim dedik. O da elimizin altında ama sınırımızın dışında yerlerden birisi çünkü. Kapıdan içeriye adım atmamla ayrı bir dünyaya daldım, Alice misali. Çok güzel avlular, çok güzel ama bir o kadar da mahzun bir saray... Ama Beylerbeyi başka bir yazıya...
Saraydan sonra planladığımız yolu takip edip, adını çok duyduğumuz Kandilli'deki Alperenler Cafe'ye gittik. Sıradan bir gün, İstanbul için çok da sıradışı olmayan bir deniz manzaralı çay bahçesi/cafe, sıradan bir çay. Şehirden ve kendimden çalınmış çok kısacık - belki 40-45 dakikalık zaman'cık' benim için bu baharın en güzel hatırası olmaya aday. Güzel bir sohbet, gözüme giren güneş, ona inat sırtımdan vuran soğuk, eşimin sahanından çaldığım menemen -ki aramız iyi değildir kendisiyle, hemen yan tarafımda oltasına balık vuran amca, uzaklardan hafif hafif seçilmeye başlayan erguvanlar, deniz, deniz, deniz.
Diyeceğim o ki, sen, oradaki, okuyorsan bu yazıyı, hala vakit varken, sıcaklar bastırıp da bahar kaçıp gitmemişken, içinde hala kelebekler dolaşıyorken... önünden geçtiğin büfeden bir çay al, meyve suyu al, otur ve 10 dakika seyret: insanları, kedileri, en yakındaki ağacı, betonların arasındaki minicik boşluktan baş veren otu. Yanından geçtiğin parktaki banka otur 5 dakika, kitabını aç, bir sayfa oku. Arada başını kaldırıp bak. Bak ki senin dünyana girsin bahar. Otobüsteysen laleleri seyret, vapurdaysan erguvanları tara. Çok değil bir ay sonra şaşıracaksın, bahar ne zaman geçti diye, benden söylemesi.