10 Mayıs 2007 Perşembe

Menekşe/Menevşe -1

Kadim dostumdan bahsetmek taa baştan aklımdaydı. Fakat, hesapsız bir zamanda, sürpriz bir şekilde gelişen ve sürpriz bir şekilde sonuçlanan olaylar dizisi yaşandı. Bu durumda benim gösterişsiz hikayem gölgede kalmasın diye evveli-ahiri 2 kısım bir yazı yazmak en iyi çıkar yol gibi göründü.
Ne demiştim? Kadim dostumdan bahsetmek en baştan beri aklımın bir köşesindeydi. Morla yeşilin muazzam uyumunu gözler önüne seren, baharın enfes kokulu üç güzeli zambak, leylak ve menekşenin en mütevazisi menekşe/yaban menekşesi. Kışın hemen sonunda, güneş ışığı gören yamaçlarda belirmeye başlayan, toprak daha kendini bırakmamışken yaprak yaprak yeri kapatan ve en sonunda da o minicik, mis kokulu çiçeklerini açıp yapraklarının arasına gömen menekşe. Mütevazi ya, çiçekleri henüz kimse bahara uyanmamışken görünüverip çok çok 1 ay içinde ortadan kaybolur. Her sene gücenirim, söylenirim arkasından, duyar mı bilmem.

Menekşeli ilk anılarım 4-5 yaşlarıma ait. Bir oda: dedeme-annemin dedesine ait, sadece misafirlere ve kendisine açılan, aklımda loşluğu, minderleri, oyma dolapları, bir penceresindeki küçük ceviz dolabı ve şimdinin şöminesi, zamanının ocağı ile mütevazi bir köy odası. Ve ocağın üstündeki ufak rafın yegane 2 misafiri: bir kavanoz pul biber - dedem ara ara ekmeğin arasına ekeleyip yerdi- ve mevsiminde bir fincan menekşe (Menekşenin sapı kısa ve incedir. Kocaman bir demet topladığınız zaman bile bir fincana rahatlıkla sığacaktır).
Güneşin sadece değdiği yerleri ısıtabildiği ilk-bahar günlerinde, kuzuları otlatmaya çıkan teyzemin peşine takılır, bahçelerden menekşe toplar, bir zafer edasıyla dedeme götürürdüm. Boş çevirmezdi minik buketteki umutlarımı, teyzem 3-4 katını toplamış olsa bile benimkiler onun için daha mı kıymetliydi ne!
Ben mevsimlerin geçişini farkedemeyecek kadar büyüdükçe, ve daha kötüsü, mevsim geçişlerini farkettirmeyecek kocaman kocaman, taştan betondan şehirlerde sürüklendikçe menekşe de dedem de çocukluk da hasret oldu içimde. Annem yetişti imdadıma. Evimizin bahçesine, güneş gören kuytu bir köşeye menekşe dikti. Her bahar telefon ediyor artık, menekşelerin açacak, gel diye. Gidemediğim zamanlarda, annemin gönderdiği koliden bir demet toplanmış menekşeyle 2-3 tane saksıda yetiştirmem için kök menekşe çıkıyor.
Senenin 11 ayında hasret kalmamak için en başta parfümünü aradım bu güzelin. Bulabildiğim tek parfümü almış olsam da menekşeyle uzaktan yakından alakası yok. Sonra, menekşe kolonyasına çevirdim gözümü. Sanayileşmenin garip cilvesi standartlaşma çıktı karşıma, menekşe kolonyasını bulmak istiyorsan kolonyacı bulmalısın dedi. Üşenmedim, sırt çantamı takıp Eminönü'ne gittim. Birkaç kolonyacı dolaştıktan sonra buldum menekşe kolonyasını. Evimin en korunaklı köşesinde, ama hep gözümün önünde duruyor şimdilerde. Açıp da kokusunu çekince içime, ister istemez bir gülümseme yayılıyor yüzüme.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Menekşe'me menekşe demekte ne kadar da haklıymışım.

Devletsah dedi ki...

Bu yazının ikincisi ne zaman yayınlanacak? Hergün bakıyorum yok...